Özgür düşüncenin hep güzeli arayışı: Sanat
Bugün sanatın “duygusal ve düşünsel etkileme gücü”ne sahip oluşu daha belirleyici bir unsurdur. Bu anlayışa en uygun tanımı yapan Thomas Munro’ya göre; “Sanat tatminkar estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler oluşturma becerisidir.” Sanat, güzel ile uğraşır. Özgür düşüncenin hep güzeli arayışı: Sanat olmuştur çağlar boyu…
Güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey, eser çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir diye kabul edilir.
Sanatın Tanımı
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur. İnsanlığın geçirdiği gelişim süreçleri yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her dönemde ve her toplumda, sanat farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır.
Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle ortaya konur.
Sanat üzerine farklı tanımlar yapılmaktadır. Akademik çevrelerce yapılan tanımlar üzerinde durmak gerekir. “Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır. ” Sanat, en kaba anlamıyla, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar ortaya konulmuştur.
Sanat İnsanlığın Evrensel Bir Değeridir
Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram olarak kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat kavramı üzerine yapılan yorumlardan önce sanat hakkında biraz bilgi vermek gerekir. İnsanoğlu yazılı anlatıma başlayamadığı çağlarda kendisini ifade edebilmek için, kendine ve çevresine göre iletişim adına aradığı anlamı bulabilmek için görsel anlatım yollarını yani sanatı kullanmıştır. Böylece anlattıkları ile kişiliğini oluşturmaya başlamıştır. Sanatın tanımını verirken farklı açılardan bakmamız gerekir. Bu durumda da farklı tanımlarda bulunabiliriz.
“Sanat, sanatçının ve alıcının duygularında var olan biçim ve ahenk birliği bağlantılarını harekete geçirip güzeli ortaya koyabilecek, hoşa giden yaratma çabasıdır, bir sanatçının ürün verebilmesindeki amaç, duymakta olduğu his ve heyecanları başkalarına da aktarmaktır ve bu aktarma işini nesnel olarak üstlenen de sanat ürünüdür.” Sanat güzel olandır, estetik olandır, insanlığın varlığı ile kendini var edendir. “Sanat görsel ve duygusal iletişim aracıdır. Sınırları ve boyutları verici ile alıcının kapasitesine ve kültürel birikimine bağlı olarak gelişir.”
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur
Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur. İnsanlığın geçirdiği evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her dönemde ve her toplumda, sanat farklı görünümlerde ortaya çıkmıştır.
Bugün sanatın “duygusal ve düşünsel etkileme gücü”’ne sahip oluşu daha belirleyicidir. Bu anlayışa en uygun tanımı yapan Thomas Munro’ya göre; “sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir”. Sanat, güzel ile uğraşır. Güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir.
“Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır”.
Sanat İçin Ne Dediler
Kant’a göre sanat; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha yaratabilir.
Hegel’e göre sanat; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.
Marks’a göre sanat; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.
B. Croce’a göre sanat; güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.
Sonuç olarak Sanat, deha düzeyindeki zekanın, var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alandır. Sanatçı, zekası ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olduğu için, gerçek sanatın anlayanı azdır. Onu anlamak için çaba gerekir.
Özgür düşüncenin hep güzeli arayışı: Sanat
Sanat Çeşitleri
Pratik sanatlar (zanaat):
Aşçılık, duvarcılık, marangozluk, dokumacılık gibi günlük hayatımıza girmiş alışkanlık ve ustalık isteyen meslekler bu bölüme girer. Halk arasında bu işlere aşçılık sanatı, duvarcılık sanatı, marangozluk sanatı denilmektedir. Burada sanat deyimi, o işin bilgi ve ustalık isteyen yönüne göre kullanılır. Aslında elle ya da aletle yapılan bu tür işlere zanaat, bu işleri yapanlara da zanaatkar denir.
Tahtadan bir sandık yapmak, pratik bir sanat olan marangozluktur. Yapılan bu sandığı oyarak süslemek işi bir sanattır.
* Güzel sanatlar
Duygu ve düşüncelerimizi çizgi, boya, hacim ya da ses gibi anlatım araçlarıyla başkalarına hissettiren sanatlardır. Göze güzel görünmek, kulağa hoş sesler duyurmak, ruhta heyecan yaratmak güzel sanatların amacıdır.
Güzel sanatlar, duyguların etkilenmesi bakımından iki bölüme ayrılır.
* İşitsel sanatlar (fonetik sanatlar)
Ses ve sözle işitme duygumuza seslenen bu sanatlar duygusaldır.
a- Edebiyat
Kelimelerle yapılan bir güzel sanattır. Düz yazılar (hikaye, roman..vs.) ve şiir bu bölüme girer.
b- Müzik
Sesleri melodi haline getirme sanatıdır.
* Görsel sanatlar (plastik sanatlar)
Çizgi, boya ve hacim veren maddelerle göz duyumuza hitap eden bu sanatlar ise şekilcidir.
a- Mimari
Konut, tapınak, anıt gibi yapıtları, güzellik duygusunu karşılayacak biçimde yapılandırma sanatıdır.
b- Resim
Resim; çizerek, kazıyarak yapılan ve düşündüren, duygulandıran şekiller topluluğudur.
c- Heykel
Doğada var olan ya da hayalde canlandırılan varlıkları çamur, tahta, taş, maden gibi maddeler kullanarak şekillendirme sanatıdır.
Tiyatro, bale ve opera: Sessel ve görsel sanatların karışımından oluşmuştur.
Fotoğraf, sinema
Bunlar da görsel sanatların birer dalıdır.
Sanatın özellikleri
1. Hem sanatçı hem izleyici için yaratıcı algılama gerektirmesi,
2. İçerdiği fikirlerin akla kolay gelir türden olmaması,
3. Birçok farklı katmanda algılanabilme özelliği olması ve değişik yorumlara açık olması,
4. Bir beceri izlenimi vermesi,
5. Kendini bilinç ve bilinçaltı arasında veya gerçek ve yanılsama arasında bir oyun olarak göstermesi,
6. İçinde işlevsel amaç dışında bir fikir barındırması,
7. Sanat olarak tecrübe edilmesi amaç edinilerek yaratılmış olması.
Tolstoy sanat üzerine görüşlerini açıklarken: “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” der.
İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur.
Her Sanat Eseri Belli Bir Varlığı Anlatır
Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Osmanlıca ve Arapça’da Sanat Kavramı
Bugün Türkçe’de, iyi yapılan her iş için «sanat» kelimesi kullanılmaktadır. Türkçe’deki «sanat» kelimesi, kapsamı bakımından, pek çok oluş ve nesnelere ilişkin durumu içine almaktadır. Bugün, hiç şüphe duymaksızın en yaygın biçimde kullandığımız «sanat» kelimesi, etimolojik bakımından Osmanlıca’ya dayanmaktadır. Osmanlıca’nın kelime kaynakları olan Arapça ve Farsça’da, sanat kavramını ifade etmek için kullanılan durumu oldukça farklıdır.
Sanat kelimesi Arapça’da amel, iş yapma anlamlarını veren «san’a» kökünden gelmektedir; böylece yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi bu kelime Arapça’da, insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatır. Bugünkü Türkçe’de kullandığımız «sanat» kelimesi, Osmanlıca’da bir değişiklik geçirmiş, yeni kazandığı anlam ve muhtevayla birlikte benimsenmiştir.
Bir an için, karmaşık yapısını, ilgili olduğu pek çok kavramı bir yana bırakıp, sanatı ” insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç ” olarak kabul edebiliriz. Bugün Türkçe’de iyi yapılan her iş için “sanat” kelimesinden yararlanıp; “askerlik sanatı”, “güzel konuşma sanatı” gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Bu, şu demektir; insan yaptığı işi yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe, sanat olgusuna biraz yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır. Sanatı bazen, şöyle de tarif ederler: “İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı” . Bu, yüzlerce tariften yalnızca bir tanesidir.
Halk Arasında Sanat Kelimesinin Anlamı
Halk arasında “sanat” kelimesi; “insanların ihtiyaçlarından birisinin karşılanması konusunda öğretilen ve yapılan iş” anlamında kullanıldığı gibi, “ustalık, hüner, marifet” anlamında; “Bu işte sanat vardır; kolay değil o da bir sanattır.” şeklinde de kullanılmaktadır. Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için “GÜZEL SANAT” kavramı içinde, sanat’ı şöyle tanımlamak mümkündür: “İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.”
Sanat Eseri Nedir?
Bilinçli olarak insan elinden veya fikrinden çıkmış olan eserdir. Belli bir sosyal kurum (sanat dünyası) adına hareket eden kişi veya kişiler tarafından, bazı kısımları hakkında fikir birliğine varılmış olunmalı, beğeni kazanmaya aday olmalıdır.
****************************
Sanat Kelimesi Nasıl Ortaya Çıktı?
Sanat en genel anlamıyla, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.
Sanat Sözcüğü Geniş Bir Anlam Taşır
Sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sözcüğün bugünkü kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, ingilizcedeki ‘art’ sözcüğüne yakın olsa da halk arasında biraz daha geniş anlamda kullanılır. Gerek İngilizce’deki ‘art’ (‘artificial’ = yapay), gerek Almanca’daki ‘Kunst’ (‘künstlich’ = yapay) gerekse Türkçe’deki Arapça kökenli ‘sanat’ (‘suni’ = yapay) sözcükleri içlerinde yapaylığa dair bir anlam barındırır. Sanat, bu geniş anlamından Rönesans zamanında sıyrılmaya başlamış, ancak yakın zamana kadar zanaat ve sanat sözcükleri dönüşümlü olarak kullanılmaya devam etmiştir. Buna ek olarak Sanayi Devrimi sonrasında tasarım ve sanat arasında da bir ayrım doğmuş, 1950 ve 60’larda popüler kültür ve sanat arasında tartışma kaldıran bir üçüncü çizgi çekilmiştir.
Acaba Farklı Bir Bakış Açısıyla Güzel Sanatları Nasıl Sınıflandırabiliriz?
Geleneksel ve çağdaş olmak üzere iki biçimde sınıflamak, bize bazı kolaylıklar sağlayabilir.
Geleneksel sınıflama, güzel sanatları, hitap ettiği duyu organlarına göre sınıflar. Sözgelimi “görsel sanatlar” (plâstik sanatlar), göze ve görmeye dayanan sanatları, resim, heykel, mimari gibi dalları bir grupta topluyor. Fonetik sanatlar, müzik ve türleri ile edebiyatı; ritmik sanatlar ise, hem görme ve hem de hareketle ilgili olan sinema, opera gibi sanatları kapsamaktadır.
Ancak, bu sınıflandırmanın ister istemez dışında kalabilen bazı türler de olabiliyordu. Sözgelimi, karikatür veya seramik gibi. Bu sebeple, daha çağdaş bir sınıflandırmaya gerek duyulmuştur. Bu sınıflama, söz konusu edilen sanat dalının niteliği ve tekniği gözönünde bulundurulmaktadır. Buna göre, şöyle bir sınıflandırma yapılabilir :
Yüzey Sanatları :
Tüm iki boyutlu sanat çalışmaları, yani bir eni ve bir boyu olan kâğıt veya tuval üzerine, bir duvar ya da kumaş üzerine uygulanan sanatlardır: Resim ve türleri ( yağlı boya, sulu boya, baskı sanatları, afiş, grafik çizimler ), duvar resmi, minyatür, karikatür, fotoğraf, batik, süsleme vb.
Hacim Sanatları :
Üç boyutlu sanat çalışmalarıdır. Sözgelimi heykel, seramik, anıtlar gibi.
Mekân Sanatları :
İç ya da dış mekânı içine alan ya da düzenleyen sanat dallarıdır. En başta mimarî olmak üzere (bahçe mimarîsi, peyzaj mimarîsi), çevre düzenlemesi gibi mekâna ilişkin tüm tasarım çalışmaları.
Dil Sanatları :
Edebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlardır: Roman, hikâye, şiir, deneme, tiyatro metni, film senaryosu vb. gibi.
Ses Sanatları :
Müzik ve bütün türlerini kapsayan sanatlardır : Halk müzikleri, klâsik müzikler gibi.
Hareket Sanatları :
İnsanın, bedeniyle anlatım gücü kazandırdığı sanatlardır: Bale, dans türleri, halk dansları, pandomim vb.
Dramatik Sanatlar :
İnsanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır: Tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri buna örnek olarak gösterebiliriz.
Böylece, bütün sanat dallarını içine alan bir sınıflandırma yapmış olduğumuzu söyleyebiliriz.
Sanatı farklı bir biçimde de tarif etmek mümkündür. “İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı”. İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir. Sanat, “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç” olarak kabul edebilir. Sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır.
Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin çok özel iç dünyası, imgeleri, düşünüleri ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok özel dünyanın dışa aktarılması, bir başka deyişle anlatımı, başkalarının anlatımının anlaşılması, insan için bir ihtiyaçtır. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak isteneni izleyiciye iletme amacını güder.
“Sanatı en yalın biçimde tanımlamak gerekirse; sanat bir görüş yada seziştir. Sanatçı bir imge yada resim üretir. Sanattan tad alan biriyse yüzünü sanatçının ona gösterdiği yöne çevirir ve kendisi için açılmış olan pencereden bakarak, kendinde sanatçının imgesini oluşturur.
Batı, sanat eğitiminin birey üzerindeki etkisini çok iyi kavranmış konuya ilişkin devamlı bir arayış içerisindedir. Bireyin gelişiminde sanat eğitiminin önemini daha iyi ortaya koymak üzere konunun detaylandırılması bizde de kurum ve kişileri harekete geçirerek belki sanat eğitimini müfredat içerisinde hakettiği yere koydurabilir. Bu nedenle neden sanat eğitimi gereklidir sorusuna yanıtlar bulmaya çalışalım.
Sanat Eserlerinde Olması Gereken Şartlar
Kalıcılık
Sanat eseri teknik olarak kalıcı olmalıdır, mesela Leonardo daVinci’nin kendi yaptığı boyaların 5-10 yıl sonra bozulduğunu düşünün; o zaman bu sanat eserleri olurmuydu? Veya Franz Kafkanın Naziler tarafından yakılmış eserlerini düşünün; yakılmadan önce bu eserler vardı ama şimdi?
Orijinallik
Sanat eseri sanatçının anlatmak istediği evrenin bir parçası hakkındaki algılamalarını bize verirken o eser en azından teknik olarak özgün-orijinal olmalıdır; yani daha önce “bu şekilde bir algılama aynı teknikle” verilmemiş olmalıdır. Örnek vermek gerekirse, ben Mona Lizaya benzer bir kişiyi aynı gülümseyişle çizerken fırça darbelerimde aslında ona olan platonik aşkımı belirtiyorsam; bu daVinci taklitçiliği olur, ama bu eserdeki ana platonik aşk fikrini bir daha kullanamayacağım anlamına gelmez. Fakat o zaman bu fikri verirken kendi modelimi kendi gördüğüm biçimde ve kendi tekniğimle uygulamasını yaparak eserimi yaratmalıyım; o gülümseyiş da Vinci’nin platonik aşk mesajını sunuş biçimidir.
Ben bir kol hareketi, bir dudak ısırmasını aynı mesaj için değişik bir teknikle uygulamış olurum. Eğer yaptığım bu eser sanat tarihi içinde doğru bir ekol veya çağdaş eğilimler taşıyorsa, bu bir özgün – çağdaş sanat eseridir. Bu yüzden çok basit öğeleri kullanarak yapılan sanat eserlerinde orijinal olmak daha zordur. Ama unutulmamalıdır ki taklit, sanatçının asistanlık dönemlerinde tekniğini geliştirir, görüş açısını büyütür; sanatçı toplumdan ve ustalarından aldığı kültürel temel üstüne oturmaktadır. Sanatçı bu altyapısını aşabildiği zaman bir sanatçı olur. Bu yüzden esinlenmeler, aynı tekniği kullanmalar doğaldır. Dünyada önceki bir ustadan veya kendi ustasından esinlenmemiş bir sanatçı yoktur ama sanatçının eserleri kendine özgün olacak kadar olgunlaşmıştır. Bu şart yerine gelmezse o eser, maalesef taklit veya tekrar olur, orijinal sanat eseri olmaz.
Çarpıcılık
Sanat eseri çarpıcı olmalıdır. (Katharsis etkisi için) … Bunun için sanat eserinin kompozisyonunun, düzeninin, renklerinin, ritminin albenili olması gereklidir ki sanat eseri değerlendirici kesim tarafından algılanabilsin; dikkati çekilsin, bu şimdiye kadar yapılmamış teknikler uygulanarak, gariplik, çirkinlik özelliği kullanılarak da yapılabilir. Fakat en çok kullanılan güzellik, hoşluk, estetik ve çarpıcı cümleler renkler öğelerdir. Mesela Franz Kafkanın eserlerinde kullandığı teknik, mekanların karmaşıklığı, büyüklüğü ve can sıkıcılığı; kişilerin kendi aralarındaki ilişkilerinin son derece alt düzeyde, hatta ilkel ihtiyaçlar düzeyinden öte geçmemesi de romanlarının çarpıcılığını sağlayan özelliklerdendir. Kafka bu ilkel kişilikleri ve mekanları kendisiyle toplum ve evrenle arasındaki ilişkileri anlatırken trajikomik öğeler olarak kullanmaktadır.
Çağdaşlık
Sanat eseri, çağına uygun biçimde ve çağdaşlarıyla uygun sanat ekollerinin birisine atfedilecek bir şekilde veya en azından bu ekollerden birisine benzediği varsayılarak değerlendirilir. Eğer bunlar uygulanamıyorsa, Sanatçının sanat eserleri yeni bir ekol sayılabilecek düzeyde (kalitede ve kantitede) olmalıdır ki; sanatçının bu yeni sanat eserleri dizisi eski ekollerle sürekliliği olan yeni bir ekol sayılabilsin. Eğer bu ekoller o sanat eserine uygulanamıyorsa, veya sanat tekniğinde ekoller çok belirgin değilse; (Fotoğrafta olduğu gibi) o zaman o eserler içerdikleri objelere göre de sınıflandırılabilirler. Doğa-Peyzaj-Makro-İnsan-Sosyal-Şehir Peyzajı-Evcil Hayvan-Vahşi Yaşam-Infrared gibi…
Evrensellik
Sanat eseri evrensel olmalıdır, yani dünyadaki tüm sanattan iyi anlayan değerlendiriciler tarafından zaman içinde ortak sanat değerleri dizisinde yeri olduğu fikri, ortak olarak benimsenmelidir. Bu zaman alıcı bir süreçtir, sanat eseri tüm dünyadaki sanat değerlendiricilerinin beğenisini kazanmasını gerektiren süreçlerden geçmelidir; bu yorumlar kalıcı olmalıdır ve bu süreç aynı zamanda sanat eserinin “Klasik” bir sanat eseri olduğu mertebesini de beraberinde getirir.
Eğer sanat eseri tüm yorumcular tarafından aynı düzeyde algılanmıyorsa veya yorumcular yorumlarını ve ilgilerini o sanat eseri için zaman içinde değiştiriyorsa; o sanat eseri sadece beğenildiği zaman süreci içerisinde Klasik olarak değerlendirilmez. Fakat bir kısım değerlendirici tarafından belli bir süre sanat eseri olarak algılanıyorsa; o zaman “Popüler” sanat olarak değerlendirilir (Pop müzik gibi). Eğer bir sanat eseri, yeterli sanat değerlendiricileri tarafından değil de; yeterli sanat değerlendirici bilgisi olmayan kişiler tarafından değerlendirilmiş ve sürekli değil ama belirli bir süre için belli bir yerde büyük sayıda kişi tarafından beğeni kazanmış eserler de Popüler sanat unvanını kazanır.
Ama bir sanat eseri, hemen her yerde tüm yeterli sanat değerlendiricilerinin çoğunluğunun (hepsinin olmayabilir) beğenisini her zaman kazanıyorsa o eser Klasiktir. Eserin evrensel olabilmesi için tekniğine uygun ve evrensel olarak ortak algılanabilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Böyle sanat eserlerini, Trabzon’daki tüm değerlendiriciler farkli; Cincinatti’deki tüm değerlendiriciler farklı olarak algılıyorsa bu sanat eseri evrensel niteliğe kavuşmamış demektir. Hiç olmazsa bu iki şehirdeki bazı değerlendiriciler, eserin en azından belli bölümleri için aynı algılamaları duyumsamalı ve ortaya koymalıdırlar.
Kişisel Devamlılık, Sanatçının Evrimi
Sanatçının eserleri en azından onun belli bir dönemi için, evren parçaları hakkındaki görüşünü gösterir; insan doğasına uygun olarak belli dönemlerinde veya tüm sanat yaşamı boyunca eserleri onun bu görüş açısını yansıtır. Yine insan doğasına uygun olarak zamanla sanatçı değiştikçe, bu görüş açısı da değişebilir; genellikle bu değişim sanatçının eski bakış açılarına uyumlu bir biçimde olur. Yani bir sanatçının sanatı sürekli olarak değişir. Bunu sanatçının gelişimi, değişik evreleri diye adlandırmak mümkündür.
Farklı Kategorideki Sanat Eserleri
Folklorik veya bölgesel ve tarihi sanat eserleri farklı kategoridedir; çünkü böyle sanat eserleri yukarıda belirtilen sanat eserlerinin değerlendiricileri de o bölgeye veya o zamana ait olmalıdır. Folklorik ve bölgesel bir sanat eserinin dünyanın öteki ucundaki bir değerlendiriciye aynı algılamaları vermesi beklenemez; bu yüzden böyle sanat eserleri içinden geldikleri kültür değerlerine göre değerlendirilmelidirler. Mesela eski Çin müziği eserleri, bölgesel müzik sanat eserleridir. Bizim anlamamız beklenemez veya eski tarih çağlarında yapılan eserler, mağara resimleri veya Eski Mısır resimleri ve hiyeroglifleri de o zamana ait ölçülerle değerlendirilmelidir. Çünkü o zamanlarda, yazı harfleri bile sanat olarak değerlendiriliyordu.
Yayınlanma Gerekliliği
Sanat eseri yayınlanmalıdır; alıcıların – değerlendiricilerin yani tüm insanlığın görüşüne sunulmalıdır. Yayınlanmamış bir eserin anlamı eser eğer imkansızlık nedeni değil de bilinçli olarak yayınlanmamışsa; o eseri yaratanın kişisel tatmininden öteye geçmez. Yayınlanmamış bir bilimsel araştırmadan farkı yoktur. Bunu kaba ve komik bir örnekle ifade edersek; çok güzel ekmek yapan bir fırıncının ekmeklerini satmayıp bunu diğer ekmek yiyen kişilerin (yani izleyicilerin) kullanımına sunmamasına benzetebiliriz.
Sanat eserlerinin eskiden yaşanan yayınlanma zorlukları, (kitap bastırma, sergi düzenleme gibi) günümüzde İnternet sayesinde büyük ölçüde aşılmıştır. Bugün internet sayesinde sürekli bir sergi veya sergiler sahibi olabilir veya zaten var olan sergileri izleyebiliriz. Hatta sanatçının kendini geliştirmesine yardımcı olması, hatta hayatını kazanmasını sağlayacak şekilde eserleri satabiliriz.
Soyutlama, Değiştirme
Sanatçı evreni kendi aklına göre yorumlamalıdır; tamamen orijinal örneğine benzeyen yapıtlar, kayıtlar sanat değildir. Mimesis kuralının burada işlemesi gereklidir; bunun için deformasyon, renk ve şekil değişikliklerinden tutun da modern sanattaki gibi gerçeklikten tamamen kopmaya giden metotlar kullanılmalıdır. Estetik kaygılar, soyutlama ve saflaştırma, Aristonun Mimesis ve Katarsis mental teknikleri-kuramları gibi sanat teoriği ve estetik kurallar uygulanır. Bu değiştirme, sembolizm yani semboller kullanılarak bazı kavramların yeniden tanımlanmasını da içerebilir.
(Dikkat ederseniz, YARATICILIKTAN şimdiye kadar söz etmedik; çünkü gerek yoktu, bir mimetik veya katartik etkiyi yaratmak için yaratıcılık zaten tek unsurdur, tüm bunları içeren bir kavramdır.)
Bir eserin sanat eseri olarak kabul edilebilmesi için, yukarıdaki şartların tamamının yerine gelmesi gerekir ki o eser sanat eseri olarak kabul edilsin.
Alıntı
KAYNAKÇA
- Doğan, Mehmet. 100 Soruda Estetik. Gerçek Yayınevi: İstanbul: 1975.
- Sena, Cemil Estetik sanat ve Güzelliğin Felsefesi. Remzi Kitabevi.lstanbl11: 1972.
- Sözen, Metin; Uğur Tanyeli. sanat Kavram ve Terimler Sözlü Remzi Kitabevi İstanbul: 1986.
- Timuçin, Afşar Estetik. 2. Baskı BDS Yayınları. 1993.
- izafet.com
- Kaynak: http://www.msxlabs.org