Devlet kurumlarının hayatı zorlaştıran kusurları
Hüsamettin Piraz / Pertev Ajans
***
Çoğu yerde gördüğümüz bir manzaradır, kaldırımları işgal eden park edilmiş arabalar veya yolda yürüyen insanların geçişini engelleyecek şekilde, işportacı esnafının türlü çeşit malzemeleri dizip sattıkları tezgahlar… Onları uyaran, ceza kesen hatta kovalayan, kaçarken yakalayıp mallarına ve tezgahlarına el koyan zabıta ekipleri de bu manzaranın ayrılmaz parçasıdır büyük şehirlerde…
Avrupa’da veya Amerika’da yaya olarak yürüyen insanların hakkı olan kaldırımın üzerine arabasını park etmek insanların aklının ucundan bile geçmez! Zira bunun ne kadar büyük bir ayıp ve haksızlık olduğunun bilincindedir oradaki toplum. Bu trafik düzeni ve haklara saygı bilinci o kadar ileri düzeyde yerleşmiştir ki insanların bilinç altına, orada kaldırıma araba park etmenin cezası bile olmadığını anlatır o ülkeleri gezip gelen insanlar. Kaldırımın üzerine araba park etmenin cezası yoktur ceza kanununda, çünkü insanlar kaldırımın üzerine park etmiş kişinin hareketini görünce “Yoook artık” diye tepki verme düzeyinde bunun son derece yanlış ve kaldırımda yürüme hakkına sahip bütün yayaların haklarının gasp edilmesi anlamına gelen bir iş olduğunu bilir!
Meşhur siyasilerden ve eski Başbakanlardan Tansu Çiller bir defasında şunları anlatmıştı televizyonda; “Amerika’da bulunduğum dönemde, bir gün çok acele işim vardı ve hiç park yeri bulamayınca Türkiye’deki alışkanlıkla arabamı kaldırımın üzerine park edip işlerimi hallettim. Geri döndüğümde arabamın başında telaşla elindeki kanun kitabını karıştıran bir trafik polisi gördüm. Polis, ben aracın içine girdikten sonra bir süre daha kanun kitabını karıştırdı ve aradığını bulamayınca bana dönüp “Aracınızı yayaların hakkı olan kaldırımın üzerine park ederek ne büyük bir suç işlediğinizin ve toplumun haklarını nasıl çiynediğinizin farkında mısınız? Burada böyle bir suç ve toplumun haklarının gaspedilmesi düşünelemez bile! O yüzden elimdeki kanun kitabında işlediğiniz suçun cezası bile konulmamış” derken suratıma bakışını ve yüz ifadesini unutamam” demişti.
Kaldırımlar yayaların yürümesi için yapılmıştır ve oraların işgal edilmesi ülkemizdeki tabiriyle “Kul hakkına girmektir” ve hak gaspı olması yönüyle de hukuken suç teşkil eder. Türkiye’deki kanunlara göre kaldırımı işgal ederek arabasını park eden şoföre de tezgah açan işportacıya da ceza kesilir. Gariban işportacıların zabıtalar tarafından kovalanıp mallarına ve tezgahlarına el konulması vicdanımızı sızlatsa da kanunlar böyledir. Çözüm herkesin istediği yeri işgal etmesi değil, Devlet kurumları tarafından satış yapmak isteyenlere ve aracını park etmek isteyenlere şehir planına uygun pazar yerleri ve otoparklar kurmak ve işletmeye açmaktır.
Tabi buraya kadar vatandaşın suç işlemesi söz konusuydu; devletin de böyle bir kaldırım işgali suçuna ortak olması maalesef konuya tuz biber ekmektedir. Bazı yerlerde uluslar arası kaldırım standardı olan 1,5 Metre sınırının çok altında belki yarım metre olan kaldırım üzerine bir kamu kurumu olan belediyeler tarafından, rant amaçlı reklam panoları, Elektrik direkleri, yol levhaları dikilmesi Devlet kurumlarının işlediği bir suç ve hak gaspı olarak ortaya çıkmaktadır. Vatandaşların arabasını park ederek veya işporta tezgahı açarak kaldırımları işgal etmesine karşılık gerekli müdahaleyi yapan ve cezayı kesen Devlet kurumları, kendisi bu suçu işleyebilir mi? Devlet kurumlarının, vatandaşa yasak olan kaldırımları işgal etme suçunu işleme özgürlüğü var mıdır?! Haberdeki resimleri görünce pek çok kişi, “aynısından bizim mahallede var, bizim ilçede, bizim kasabada da var,…” diyecektir. Devlet kurumlarının bir an evvel kendi işlerini ve suçlarını da kontrol ederek bu yanlışlarını düzeltmesi gereklidir.
Devlet kendi yanlışlarını düzeltmezse,
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” diye düşünen vatandaşların kanuna saygı bilincini zayıflatır!