Arakan Nereden Nereye? Sorun nasıl başladı?
Cihangir Yiğit / yukselentv.com
***
Myanmar Devleti ve “Yobaz Budist gruplar” tarafından Arakan eyaletinde “yavaşlatılmış soykırım” uygulanan Rohingya Müslümanları yeni bir vahşet ve Devlet terörü dalgası ile karşı karşıya kaldı. Aslında bu soykırım uzun yıllardır devam ediyor ve Arakan ne zaman Dünya gündeminden düşerse hemen yeni bir saldırı ve Devlet terörü ile karşı karşıya kalıyor Rohingyalı Müslümanlar… Devlet terörünü ve soykırımı sistematik şekilde uygulayan Myanmar Devleti tarafından sorunun nasıl yeniden yeniden hortlatıldığını gözler önüne sermek bakımından Genel Yayın Yönetmenimiz ve Araştırmacı-Yazar Hüsamettin Piraz’ın 2013 yılında Uskudar34.com sitesinde yayınlanan bir yazısını aşağıda alıntı yaparak yayınlıyoruz. Arakan sorunu nasıl ortaya çıktı, Arakan’da neler oluyor, Arakan sorununun asıl sebebi nedir, gibi sorulara cevap arayan yazıyı sonuna kadar okumanız tavsiye olunur.
ARAKAN NEREDEN NEREYE – ARAKAN SORUNU NASIL BAŞLADI
Hüsamettin Piraz
Geçtiğimiz Haziran ayı içersinde Dünya, medya organlarına yansıyan haber ve fotoğraflarla tam bir şok yaşadı. İnsanın kanını donduran fotoğraf ve vahşet haberleri Arakan diye bir yerden geliyordu. İlk şoku atlatan çoğu kişinin tepkisi “Arakan neresi yahu” oldu. Maalesef çoğu kişi Arakan’ın adını ilk kez duyuyordu.
İnsanı dehşete düşüren haber ve görüntüler Arakan’ı bir anda Dünya gündemine oturtuverdi. Gelen haberlere göre, devlet destekli yobaz budist çeteleri, dünyanın gözleri önünde ülkedeki Rohingyalı Müslümanlardan yüzlerce insanı diri diri yakıyor veya toprağa gömüyor; basılan evlerde ırzına geçilen, öldürülen, işkence edilen insan sayısı tam bilinmiyordu. Üstelik mağdur ve yapılan vahşetin kurbanı durumundaki Müslümanlar, askerler tarafından tutuklanıp karakollarda işkencelere maruz kalıyor, kendilerinden bir daha haber alınamıyordu. Hiç bir semavi ve gayrı semavi dinde kabulü mümkün olmayan; vahşet kelimesinin yetersiz kaldığı böylesi bir zulüm, insanlığın yüreğini derinden yaraladı.
Katliamları başlatan olay Budistlerin iddiasına göre 29 Mayıs’ta 3 Müslüman gencin bir Budist kadına tecavüz edip öldürmesiydi. Yalan haber medya kanalıyla pompalandı ve katliam başladı.
Müslümanların iddiasına göre, Budist kız Müslüman davet ve tebliğ grubu vasıtasıyla Müslüman olmuş. Bunu hazmedemeyen Budistlerin provokatif şekilde kıza tecavüz edip öldürmeleri ve tebliğ grubundan da on kişiyi vahşice öldürmeleri hadisenin fitilini ateşlemişti.
Gerçekten neresiydi bu Arakan? Müslümanların sayısı milyonları buluyordu. Kimdi bu insanlar? Geçmişten bugüne gelinceye değin neler yaşanmıştı?
Ülkenin adı bile şaibeli… Üç beş yılda bir değişerek gelen adı Dünya’da kısaca Burma, Birmanya veya Myanmar olarak biliniyor. Hindistan, Bangladeş, Laos, Çin ve Tayland arasından Bengal Körfezi’ne uzanan sahiliyle 58 milyon nüfusa sahip, Myanmar… Ülkenin kuzeybatısında yer alan Arakan da Myanmar’ın 5 eyaletinden biri… Arakan nüfusunun çoğunluğunu “Rohingya” Müslümanları ile Budist “Rakhine”ler oluşturmakta.
Aslında bugün türlü sıkıntılara maruz kalan Müslüman Rohingya halkı, geçmişine bakılınca bölgenin en eski halklarından biri. Arakan’da İslam 8. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Müslüman tüccar ve dervişler vasıtasıyla yayıldı. Kral Narameikla’nın Müslümanlığı kabul etmesi sonrası 1430’da Arakan İslam Krallığı adıyla bir İslam devletinin kurulduğu ve 48 Müslüman kralın başına geçtiği bu devletin, Arakan’da 354 yıl bağımsız bir devlet olarak hükümran olduğu bilinmektedir. Arakan tarihinde bütün hükümdarlar, Bengal Kralı Sultan Celaleddin Muhammed Şah tarafından tahta getirilmiş ve İslam’ı seçmiş olan Süleyman Şah’ın torunlarıdır.
Çin kaynakları da Myanmar-Yunnan sınırı boyunca Farsça konuşan Müslüman toplulukların tarihinin 860 yılına kadar uzandığını gösteriyor. Arakan’daki Müslüman nüfusun asıl kökenini, Arap ve İranlı tüccarlar ile Myanmar Kralının sarayında danışman, bürokrat, asker ya da tüccar olarak oldukça saygın konumdaki Müslüman soylular oluşturuyordu. 16.yy’da Toungoo döneminde ateşli silahlar konusunda uzman Müslüman subay ve askerlerin, aileleri ile birlikte Myanmar’a yerleşmeleri, Müslüman varlığını artıran etkenlerden biridir. Bu elit savaşçılar, yerleşik halkın asıl nüvesini oluşturur. Görüldüğü üzere Arakan’lı Müslümanlar geçmişte şaşalı ve güzel devirler yaşamışlar.
Arakan İslam Devleti’nin 1784 yılında Budist krallık tarafından işgal edilmesiyle Rohingyalı Müslümanlar için sıkıntılı zamanlar başlıyor. Burma 1826 yılında, İngilizler tarafından işgal edilerek, İngiliz sömürgesi oluyor. Daha önceleri aralarında en ufak sorun olmadan yaşayan bölgedeki etnik gruplar arasında düşmanlık tohumları, İsrail dahil Dünya’nın bir çok bölgesinde olduğu gibi İngilizler tarafından atılıyor. 1948 yılında ise Burma İngilizlerden bağımsızlığını ilan ederek cumhuriyet oldu.
İngilizler Burmalı Budistlerle yaptıkları Pinlong Anlaşması ile Arakan’ı ve bölgedeki Müslüman halkı Budistlerin insafına bıraktılar. Zaten 1938’de binlerce Müslüman öldürülmüş, 500 bin’e yakın Müslüman göçe zorlanmıştı.
2.Dünya Savaşı hengâmesinde 1942’de 150 bin Müslüman daha öldürüldü.
İngilizler bölgeden çekildiklerinde Budist fanatiklerin çıkardığı olaylarda yine 100 binden fazla Müslüman katledildi.
1954 Muson Operasyonu ve 1978 Kral Dragon Operasyonlarında on binlerce Müslüman katledildi.
Hukuksuz tutuklamalar, işkenceler, tacizler, tecavüzler, dini ve etnik ayrımcılıklar yapılarak kötü muameleye maruz kalan Müslüman Arakanlılar, yerleşim bölgelerinden de çıkarılarak yaşama şansından mahrum hale getirilmişler kendi ülkelerinde…
Yıllardan beri yaşadıkları evleri, okulları, iş yerleri, camileri yakılıp, yıkılıyordu. Müslüman halka, devlet destekli her katliam ve zulüm dalgası ardından son çare hicret yolu görünmüş; topraklarını terk ederek can havliyle Müslüman nüfusun daha yoğun olduğu bölgelere kaçmak zorunda kalmışlardı.
Adeta gök yarılmışçasına yağan muson yağmurları altında, yakalanma korkusuyla sessizce hareket eden küçük gruplar halinde kadın, erkek, çoluk çocuk ölümden kaçış ve ormanın içine doğru bilinmeze yolculuk sürüyor on yıllardır…
1948’den beri Budist Myanmar devletinin işgali altındaki Arakan’da yaşayan Müslümanlar, büyük ayrımcılık, baskı ve kısıtlamalar içerisinde yaşamaya çalışmakta.
Bölgede Müslümanlara evlenmek, seyahat etmek ve eğitim yasaktır. Müslümanların ev telefonuna sahip olmasının, gece vakti sokağa çıkmasının ve beton evlerde oturmasının yasak olduğu Arakan bölgesinde zulmün her türlüsü mevcut…
Müslüman çocukların sadece ilkokula kadar okumasına izin veriliyor. Müslümanların diğer kasabadaki ailelerini ziyarete giderken bile seyahat izni almaları gerekiyor. Arakan’ın başkenti Akyab’a girmelerine kesinlikle izin verilmez. Devlet memuru olmaları yasak olduğundan, Burma’da tek Müslüman memur yoktur.
Müslüman nüfusunu azaltma politikası gereği çıkarılan prosedür engelleriyle, müslümanların evlenmesi neredeyse imkansız. Evlenmek isteyenler yüksek vergi ödemek zorunda bırakılıyor. Ödeyenler 2-3 yıl bekleme süresi konularak engelleniyor. Evlenebilenlerin de iki çocuktan fazla yapması yasak.
Burma askeri rejiminin baskıları sonucu mülteci statüsünde olan ve olmayan Arakanlı Müslümanların 300 bin’i Bangladeş’te, 200 bin’i Pakistan’da, 500 bin’i Suudi Arabistan’da, 10 bin’i ise Malezya’da barınmaya çalışıyor.
Zulüm ve katliam on yıllardır sürüyor. Zira Myanmar yönetimi, Arakan’lı Müslümanları bölgenin yerli halkı olarak kabul etmiyor; İngiliz sömürgesi döneminde Bangladeş ve Hindistan’dan tarım işçisi olarak getirildiklerini öne sürüyor. Bu nedenle Rohingyalar’ın vatandaşlık hakkını iptal ederek, sömürgecilik kalıntısı olarak gördüğü bu insanların ülkeden kovulmasını istiyor. Ayrımcılık politikasıyla, sömürgeci batılılarla bir tutulan Müslümanlara husumet, ulusal bağımsızlık hikayesinin bir bölümü olarak lanse edilmekte.
Arakan’da yaşananlar, farklı coğrafyalarda defalarca görülen bir oyun… Devletin, kışkırtıp göz yumduğu devlet destekli Budist grup Rakhine’ler, Müslüman Rohingya’lara, şiddet uygulamak suretiyle göçe zorluyor. Sivil şiddetle boşaltılan bölgeler yine devlet desteğiyle Rakhine’ler arasında paylaşılıyor.
Uluslararası kamuoyuna da şiddetin toplumlararası çatışma olduğu yalanını pompalayan devlet, kendisini temize çıkarmış oluyor. Ancak Myanmar’da asimetrik bir çatışma yoktur, resmen bir katliam, hatta soykırım vardır.
Bu zulmün yolunu açan hukuki altyapı 1962 yılında çıkarılan bir kanunla sağlanıyor. Bu kanunla Rohingya Müslümanlarının vatandaşlık hakları ellerinden alınmış. Rohingyalar, toplumda marjinalize edilerek her tür şiddetin uygulanmasına karşı korumasız bırakılan, siyasal değerden soyutlanıp, biyolojik varlığa indirgenmiş; kurban edilebilecek bir topluluk haline getirilmişler.
Amerika, Burma’nın başkentinde büyükelçiliğini açtı. Burma’da diktatörlüğü destekleyen Çin Halk Cumhuriyeti de biraz geri çekildi. Demokrasiye geçmeye çalışıyorlar ancak bu demokrasi Rohingya Müslümanlarına gelince maalesef işletilmiyor. Burma hükümetinin tarafsız bir tavır takınıp iki taraf arasında adaletli davranması için yoğun bir uluslararası baskı şart. Burma hükümeti Rohingyalılara şu ana kadar vatandaşlık kartı vermedi ve demokratik haklar konusunda da hiçbir ilerleme kaydedilmedi.
Bangladeş’te bulunan 300 binin üzerindeki mülteciden sadece 30 bini BM’de kayıtlı. Kayıtlı olmayan mülteciler ne yiyecek ne de kalabilecek barınak bulabiliyor. Büyük zorluklarla yaşıyorlar. Bangladeş’ten hırsızların saldırı, soygun ve tecavüzlerine maruz kalıyorlar. Rohingyalı mültecileri taşıyan bazı kayıkları Bangladeş’ten hırsızların karşılayıp değerli eşyalarını çaldıkları ve bazı kadınlara tecavüz ettikleri biliniyor.
Müslümanların Kaçıp sığındıkları yerler, Şehirlerden uzakta, 10-20 ailenin birlikte baraka ve çadırlarda barındığı, esir kampına benzeyen yerler… Arakan’da yaşam mücadelesi alışılmış felaket; ayrımcılık, baskı açlık, fakirlik, yokluk… Vahşet ve şiddetin hasarını en fazla çeken çocuklar ve kadınlar her zamanki gibi… Gıdasızlık “kansızlık” hastalığını çoğaltıyor. Kamplarda temiz su bulmak çok zor. Dizanteri, kolera ve malerya gibi hastalıklar yaşanıyor. Son saldırılar daha korkunç; çetelerin yaptığı katliam ve zulüm karşısında tek amaçları vardır artık, hayatta kalmak!
Yaşanan trajedi yüzünden, bölge “Uzak Asya’nın Filistin’i” olarak niteleniyor. Amaç: Müslümanların çoğalması sonucu gelecekte oluşacak “Özerklik” talebini engellemek. Müslümanlara yönelik asimilasyon eskiden beri sürmesine rağmen son yıllarda oldukça artmış durumda…
2010’da Serbest seçimler sonrasında Sivil bir hükümetin göreve gelmesi ve bağımsızlık kahramanı General Aung San’ın kızı Suu Kyi’nin vekil olarak meclise girmesi dünyada umut uyandırmıştı. Askeri cunta karşısında verdiği mücadele sonucunda demokrasi kahramanı kabul edilerek Nobel ödülü verilen Suu Kyi, dünyaya demokratik mesajlar verirken, kendisinden beklenen demokratik tavrı sergileyemiyor. “Rohingyalılara yönelik ayrımcılığın kirlettiği Myanmar’ın insan hakları sicilini” temizleme adımlarını atamıyor. Bu konudaki duyarsız tavrıyla yaşanan dini ve etnik ayrımcılığa dolaylı teşvikte bulunduğunu ortaya koyan Suu Kyi’nin yaklaşımı, mensubu olduğu Burma etnik yapısının tarihsel ve sosyal hafızasının bir yansıması aslında…
Güya sivil yönetim iktidarda, ancak Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein, “Müslümanlarla ilgili BM’nin üstlenmesi gereken yegâne görev, onları mülteci kamplarında toplayarak başka ülkelere gönderilmesidir” diyebiliyor.
Yazının ikinci bölümünde ağırlıklı olarak sorunun uluslar arası dengeler ve stratejik boyutuna değineceğiz.